BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

03 Eylül 2009

lydia

al al dudaklarındaki kırılgan tebessümdü, daracık sokağı güneşin dünyayı aydınlattığı gibi aydınlatan. gülümsemesindeki içtenliği o kadar gerçekti ki, yumuşak, uzun kirpiklerin çevrelediği koyu kahverengi gözlerindeki ıslaklığı hiç farkettirmemişti. naif bakışlarındaki derinlik, insana ''bu bir rüya olmalı'' hissini verecek cinsten gerçeküstüydü. üzerine geçirdiği erguvani entarisi ona adeta bir prenses zerafeti yüklüyordu. e hakkını verdiği de ortadaydı genç kızın. ama o ne olağanüstü güzelliğini umursuyor, ne de zerafetini korumak istiyordu. kendisine doğuştan bahşedilen bu eşi benzeri görülmememiş özellikler onun için en ufak bir anlam ifade etmiyordu. dertliydi genç kız. gönlünü kaptırdığı adam basıp gitmişti uzaklara. tek bir laf etmeden.
evdekilerden saklı çorabına yerleştirdiği sigarayı çıkardı, yaktı bu karmaşık düşünceler içinde. olağanüstü güzelliğini bu görüntüyle mahfetmesine aldırmadan çekti içine dumanı. en içine. içmezdi sigara aslında. bulmuştu birinden, efkarından yakmıştı işte.
birlikte keşfettikleri sokaktı bu daracık yer. gizli gizli buluştukları, hasret giderdikleri yerdi. kendini ilk defa bir çift dudağa teslim ettiği yerdi. son günlerde ilk defa buraya gelecek cesareti bulmuştu kendinde. buruk ve puslu bir mutluluk yayılıyordu hücrelerinden o anlarda.
koyu renk gözlerindeki ıslaklık birikip son kez bıraktı kendini, damlalara teslim oldu..aktı aktı. evet, son kezdi. puslu yaşlar yerini koca bir boşluğa bırakacaktı. son sigarasıyla birlikte hayatını da söndürecekti genç kız. onu başka bir dünya uğruna bırakıp giden sevdiğine söyleyeceği bir çift söz vardı. söylemeden rahat edemeyecekti. sigarası söndü. ardından sessiz bir yolculuğa çıktı, yine al al dudaklarındaki o kırılgan tebessümle. sevgiliye adanan upuzun bir yolculuğa.

0 pırt: