BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

27 Nisan 2010

kümülatif sonuçlar

sınama yöntemiyle kimliğe kişilik kazandırma amacı güdülen bir nevi kümülatif sonuç çizelgesidir:

  • vakit, en çok istediğine hiç istemiyormuş gibi davranma vaktidir.
  • vakit, kendini tutma vaktidir arkadaş. dayanamıyorsan git hayal kur. ama sadece hayal kur. istenileni verme.
  • hiçbir şeyi unutma. ve cicim aylarında acı da olsa hatırlat ki kaybetmekle tanışsın.
  • yeter derse sus. yine de yetinme.
  • hiçbir şey demezse içinden sövüyordur. sen yine de sus ki iyiden iyiye çıldırsın.
  • sonuç olarak her fırsatta sus ki kazanasın.

22 Nisan 2010

gece üzdüyse bizi, artık içimiz rahat olmalı. umduğumuzu bulduk sonunda. yedik yedik ve bittik. bu satırlar hem sonsuz manalar içeriyor, hem de artık çok anlamsız geliyor. ne tuhaf, dünyalar ne de kolay değişiveriyor.

20 Nisan 2010

blog yazılarımı hayatımdaki milyar tane insanın çaktırmadan üzerlerine alındığını sezinledim. hatta ''bunu bana yazmış, bak yahu. hala unutamamış beni. gurur yapıyor...vs.'' şeklinde diyaloglara maruz kalıyormuşum. aptal mısınız arkadaşım? niye ifşa edeyim kendimi? sadece yazıyorum işte havadan sudan. dertlenmeyin bu kadar. sizinle bir alıp veremediğim olsa arar konuşurum yani.

15 Nisan 2010

bazen bıçak gibi kesmek zorun bir nevi kolayıymış. özlem felaket ama sonunu getirmek de şart. amaan. tamam, lanet olsun ki burnumda tütüyor. ama ne yapalım? nasılsa günün birinde yine karşılaşırız. hem öyle yaptım olmadı, belki böyle yapınca olur. kafalarım yine ben onu bir gün. değil mi yahu? kafalarım. umarım yani.

09 Nisan 2010

gökten 10 elma düştü


1) risk almak kadar tatmin edici bir his daha var mıdır? 4 yanlış 1 doğruyu götürüyorsa ve sen soruyu sallamışsan egonu tatmin etme amacındasındır. ve soru tutarsa egon tavan yapar.

2) senden karşılık bekleyeni itersen sana milyon kere geri döner. dönüyor arkadaş. lanet olsun ki dönüyor. sonra kendi kendine keşke öbürünü de itseydim diyorsun.

3) hiç anlamadığım, şu kuruyemişlerin kabuklarını niye tuzlarlar ki? hayır, zaten benim yediğim fıstığın içi. kabuğunu tuza bulasan kaç yazar?

4) annem bana ''ben mi seni doğurdum sen mi beni?'' diye sorduğu zaman ''tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan?'' karşılığını veriyorum, susuyor.

5) ''sigara'' değil de, ''cigara'' daha çekici.

6) meşhur çatlak kremi ellezza'nın bir tutam faydasını gören varsa buyursun gelsin. para tuzağı yahu onlar. salyangoz özüymüş, peh! yiyorlar bizi. herballife bir, bu iki. gelmeyin bu oyunlara.

7) dilimiz elimize alıp dolayıp düğüm yapacak kadar uzun olsaydı yemin ediyorum her dakika onunla oynardım.

8) küçükken ''samsung'' ürünlerinin samsun'da üretildiğini sanıp ''samsung da neymiş, casper daha iyi'' diye düşünürdüm. sonradan gerçeği öğrenince ''büyük lokma ye, büyük söz söyleme'' dediler bana.

9) eşlerinin doğumuna girip bir de doğumu videoya çeken adamların derdi ne ki? büyüyünce çocuğa mı izletecekler?

10) yine küçükken bir akciğer filmim çekilmişti benim. karanlık birşeyler gören doktor inatla bana ''iyice bir düşün, hafızanı yokla, oynarken falan bir ataç yutmuş olmayasın?'' diye abuk bir soru sormuştu. ben de aynı inatla ''hayır!'' diyordum. daha düşünceli bir doktor olsaydı da önce bana atacın ne olduğunu gösterseydi keşke. zira ne olduğuna dair bir fikrim yoktu ve ben ''o ne ki?'' diye sormaya utanıyordum.

08 Nisan 2010

benim karnım acıktı. gelince seni kirleteceğim sevgili blog.

06 Nisan 2010

melek

bazen ben daha küçücükken hayatını kaybeden halamı geyşa kıyafetleri giymiş olarak görüyorum rüyamda. ardında inceden bir melodiyle, hüzünle. oysa tüm tanışıklığımız fotoğraflardaki güzel yüzüyle bakışmamızdan ibaretti. gördüğüm kadarıyla, gerçek anlamda hatrı sayılır derecede bir güzelliği varmış. hatta birkaç reklam çekimine katılmış, yerel bir televizyon şovu bile yapmış. ama hani hep denir ya; hızlı yaşayıp genç ölmüş. zamanın gazetesindeki ölüm haberi ''..melek..'' şeklindeymiş.
hep bana yıllardır bir şey anlatmaya çalıştığını düşünmüşümdür. çünkü rüya görülür, aylar geçer, geçer, sonra tam unutulduğu anda aynı rüya tekrar görülür. unutulmak canını sıkıyor belli ki, ya da özellikle benim unutmam.
hiç tanımadığım halde, benden yapmamı istediği bir şeyler var. bunun bilincinde olarak, artık her an onu bekliyorum. ya da belki de onun gibi olmayayım diye uğraşıyor. zira en yatkın benim bu tür durumlara. büyüdükçe, bir adım daha yaklaşıyorum demek. bakalım neler olacak.

04 Nisan 2010

söyle, sevmeden de sevemez misin bu haritasız gezgini?
ben seni görmeden de görüyorum ya, olmaz diye bir şey mi varmış?

03 Nisan 2010

öyle beyaz ki yüzün. öyle soluk ve öyle sert ki. bakışlarındaki sıcaklıkla öyle tezatsın ki sen. oluk oluk akmak geliyor da sana, tutuyorum. yığılıvermemek için yere, tutunuyorum bir küçük mermer avuca. soğuk akan terin kayganlaştırsa da elimi, bırakmıyorum yine. kayıp düşülecekse illa, o avuçtan kayarım diyorum.
beyaz, sıkı tut ellerimi.

02 Nisan 2010

bazı hataları yaşatmak adına.

''üzgünüm elbet, pek çok şey için. sesimi, nefesimi senden kaçırdığım için. şaka gibi tüm bunlar. ama o kadar çıkmışım ki ben olmaktan, durup seni ne hale getirdiğimin farkına varasım bile gelmiyor içimden. suçlama beni sakın. ben zamanında çok suçladım insanları da, ama hep yanlarına kaldı. dünya böyle dönüyor arkadaş. senin başına gelenlerde benim bir suçum yok. aynıları bana da oldu, o yüzden mızmızlanma bana.''
diyorum lafta. ama hala arıyorsun. ve açmamak inan beni acıtıyor.
çok değil birkaç ay sonra yüz yüze gelince ne yaparım-hiç bilmiyorum.